XIX. yüzyılın ortasında Türk Halk Tiyatro geleneği içinde başta gelen Meddah, Karagöz ve Ortaoyunuyla birlikte, Osmanlı İmparatorluğunda Avrupa tiyatro kültür geleneğinin de etkisi görülür.
Türk entelektüel kesim arasında olduğu gibi, çağdaş Avrupa tarzı tiyatrolar arasında herşeyden önce Fransız tiyatrosunun etkisi, daha çok İstanbul’da siyasi ve kültür merkezlerinde de belirgin bir şekilde hissedildiği görülür. Avrupa ve Batı tarzı tiyatroların, Türk tiyatro kültürüne aktarılması yönünde ilk adımlar atıldıktan sonra, zamanla bu tiyatro kültürü İmparatorluğun diğer bölgelerine de yansır, dolayısıyla Makedonya’da da etkisi görülür.
30 Kasım 1848 yılında yayımlanan “İstanbul” Gazetesi’nin 22. sayısında: “Geçen cumartesi, her yönüyle güzel görünen yeni kurulmuş olan “Beyoğlu Tiyatrosu”’nda temsiller sahnelenmeye başladı” şeklinde bir haber yayımlanmış. Kuruluşundan kısa bir dönem sonra bu tiyatronun sahnesinde yabancı tiyatro grupları da kendi oyunlarını sunmuş. Aynı döneme isabet eden yazılı basında İstanbul’da Galatasaray’da,Mihail Naum Efendi adında Süriyeli bir zatın sahibi olduğu ‘’Naum Tiyatrosu’’ adında bir tiyatronun daha çalıştığı kaydedilmiş.
Türkiye’de tiyatro sanatı alanında kaydedilen bu gelişmelere benzer girişimler Makedonya’nın değişik şehirlerinde de uygulandığı bilinir. İmparatorluk içinde yer almış ikinci büyük şehir sayılan Selanik’te daha belirgin bir şekilde geliştiği kaydedilmiş. (21. Aralık 1864 tarihinde “Türkiye” Gazetesi’nin 21. sayısında) yer alan bir haberde, eski tiyatro binasının bulunduğu yerde yeni bir tiyatro binası inşaa edildiği yazıyor. Selanik’te yaşanan tiyatro sanatı, Üsküp ve Manastır’da etkisini göstermesiyle, o dönemlere kadar bu şehirlerde kültür sanat alanında hissedilen monoton bir yaşam tarzı, yavaş yavaş değişir, seyyar tiyatro sanatçıların sundukları tiyatro gösterileri ile şehir yaşamı canlanır ve değişiklik kazanır. Zamanla yabancı seyyar Tiyatro grupların sayısı o kadar artmış ki, başkent Üsküp’te bu amaç için bir Tiyatro binası inşaa edilmeye ihtiyaç görülmüş.
Berlin Askeri Akademisi’nde eğitim gören Mahmut Şefket-Paşa, Üsküp Valisi görevine atanmasıyla Üsküp’te bir Tiyatro binasının inşaa edilmesine değin ortaya atılan fikir gerçekleşmiş. Mahmut Şefket Paşa’nın öncüsü olan Hıvzi-Paşa, Vardar Nehir kıyısını inşaa ettirdiği için, şehir içinden akan Serava deresi kapatılmış, Mahmut Şefket-Paşa, Vardar Nehri’nin üzerinden, tiytaro binasının yanından geçen Tren İstasyon köprüsünü de inşaa ettirmiş. Bahis konusu olan Tiyatro ilk çalışmalarına 1906 yılında başlamış. Üsküplülerin hatırasında Türk Tiyatrosu olarak kalan bu bina Üsküp’te inşa edilen ilk Tiyatro binasını teşkil eder.
İlk Üsküp Tiyatro binası Makedon Halk Tiyatrosu’nun eski binasının yerinde kurulmuş. Abidevi bir yapı teşkil eden sözkonusu Tiyatro binası mimari özellikleri bakımından bugünkü Makedon Halk Tiyatrosu’nun binasına benzer özellikteymiş. Tiyatronun ön giriş cephesinde yer alan hol ve sahneye doğru yön alan girişler, Makedon Halk Tiyatrosuna benzer şekildeymiş. Salonda döşeme düz olduğu için, tiyatro ve sinema temsillerin sunumu yanısıra, balolar ve Üsküp’te görev alan yabancı ülke Konsolosların çeşitli vesilelerle tertipledikleri üst düzey kabul törenlerin gerçekleştirildiği bir mekan olarak da istifade edildiği bilinir.
Salonda bir veya birkaç seyirciye mahsus küçük odacıklar-localar varmış, yapının iç mekanı gaz lambalarıyla veya (gazla çalışan çeşitli lüks lambalarla) ışıklandırılmış. Salon kapasitesi geniş olduğu için kabarık sayıda seyirci alırmış. Dikdörtgen şeklindeki salonun etrafında galeri varmış, içeride pencere izasında kat arası bir yapı konstrüksiyonu da mevcut olduğu, eski fotoğraflarda görülür.
Isıtma sorunu basit sobalarla halledildiği için, sıcaklık izleyicileri tatmin edecek, rahatlatacak derecede olmadığı bilinir, soğuk havalarda temsil izlemeye gelen seyirciler yerde bağdaş oturup, mangallar üzerinde kahve pişirip, temsil izliyorlarmış. Bayanlara özel localar ahşap korkuluklarla çevreliymiş. Tiyatro binasının mimari özellikleri hakkında 1957 yılında ‘’Nova Makedoniya’’ Gazetesi’nin 20. sayısında, Branislav Nuşiç’in kızı Gita Prediç, yayımladığı bir yazısında diğerleri arasında şunlara dikkat çekmiş: ”Tiyatro binası hafif inşaat malzemesi ile yapılmış ve oldukça çok ahşap malzemeler kullanılmış olmasına rağmen, binanın genel görünümü görkemli olduğunu dikkat çekmiş. Belgrad Halk Tiyatrosu binasına kıyasen, daha büyük seyirci kapasitesi olduğunu’’ belirtmiş.
Tiyatronun ön cephesinde düzgün bahçesi ve görkemli bir şadırvan varmış, şadırvan etrafında kurulan ahşap sedirelerde Türkler, Arnavutlar ve diğer Tiyatro meraklıları oturup sohbet eder, tatlı tatlı kahvelerini yudumlarmış. Binanın iç mekanında 20’den fazla loca ve galeri ile büyükçe salon varmış. Tiyatro sahnesi, Almanya’da hazırlanan zengin ve özel süslemelerle süslüymüş. Tiyatro ilk önce “Şuban-ı Vatan Şehir Tiyatrosu” adıyla adlandırılmış.
Bu binada Tiyatro ve Opera temsilleri sunulurmuş, o dönemde “Vardar” adıyla ün sağlayan şarkıcı topluluğu da konserlerini bu sahnede vermiş, Üsküp genelinde eğitime hizmet veren okullar, okul günlerini burada kutlamış, Üsküp’te kabarık sayıda görev yapan yabancı ülke Konsoloslukları çeşitli vesilelerle düzenledikleri resmi kabul törenleri ve balolar aynı sahnede gerçekleşmiş.
1898 yılında Üsküp’te toplam 35.000 ahali yaşıyormuş, o dönemlerde Üsküp’te Rus, Avusturya,Yunan, Sırp ve Bulgar Konsoloslukları akreditasyon yaptırmış, yakın bir zamanda İngiltere Konsolosluğun akreditasyonu da beklenirmiş. Vardar Nehrin sağ ve sol yakasını birleştiren eski Taş Köprüsü şehre ayrı bir güzellik sağlayan abidevi bir tarihi eserimiz sayılır. Bulgarlar Vardar Nehrin kıyısında belirgin mekanda, görkemli bir Konsolosluk binasına sahipmiş, Yunanlılar da aynı öyle, Üsküp’te birkaç görkemli yapıya, özellikle Lise binalarına sahipmiş. Sırplar’ın da kendi okul binası varmış. O dönemlerde başkent Üsküp yerli ve yabancılarla birlikte toplam 50.000 nüfusuyla büyük bir şehri teşkil ediyormuş.
Tiyatro binasının inşaatı için gereken inşaat malzemeleri, iç mekanın dekorasyonusüslemeleri ve gereken mobilya için toplam arcamalar 150.000 leva değerinde olduğu kaydedilmiş. Abidevi bir Tiyatro binasına sahip olan Üsküp’lüler için bu yapı esasen gurur kaynağı teşkil ediyorumuş, tek sözle o dönemlerde Osmanlı genelinde bile tek modern tiyatro binası sayılırmış. Tiyatronun çalışması, Makedonya’da yaşayan Türklerin bir araya gelmesi, aralarında sosyal ve toplumsal statü gözetmeksizin kaynaşması yanısıra, topluca milli duygularını dile getirme bakımından da önemli sayılır. O zamanlara kadar Tiyatro daha çok insanların biraraya toplanıp kahve içme-eğlenme gibi ihtiyaçlarını gidermek için kullanılırmış,sahnede yetenekli fakat deneyimsiz aktörler yer alırmış.
Paralel olarak hevesli sanat meraklıları, zevk için sanat yapanlar, tek sözle sanat düşkünü olan tiyatro grupları da bu sahnede temsiller sunmuş. Bunlar arasında “Şuban-ı Vatanı (Vatanın gençleri) adında faaliyet gösteren Türk Milli Gençlik Örgütü de yer alır. Bu örgütün adına göre Tiyatro ‘’Şuban-ı Vatan - Şehir Tiyatrosu’’ olarak adlandırılmış. “Vatan” adlı temsil hakkında Bulgaristan’da yayımlanan bir yazıda: ”Tiyatro binasının inşaat edilmesi fikri, yüksek tahisilli birkaç Türk entelektüel gencinden kaynaklandığı belirtilmiş, Türk genç aydınları arasında özellikle Sırbistan sınır bölgesinde görevli olan askeri müffetiş İzzet Bey’in ismi geçer.
“Vatan” adlı piyesi yerli Türk yazar Kemal Bey yazmış, yazarın kişisel portresi iki antik eseri yansıtan tablonun arasına takılmış ve sahnede dekor olarak kullanılmış, bu şekilde izleyicilere takdim edilmiş. Tiyatro salonu Türk seyirciyle doluymuş, başında çalma ve fes taşıyan genç, yaşlı Türk izleyiciler arasında, beyaz keçeli Arnavutlar da sunulan temsili dikkat ve ilgiyle izlemiş. Temsil başlamazdan önce askeri orkestrası “Hamidiye” yerine ilk defa “Özgürlük marşını” seslendirmiş. Perde kalkınca sahneye beyaz elbise giyen genç ve güzel bir kız çıkmış, kız bir elinde Türk bayrağını, bir elinde de bir kılıç tutuyormuş. Perde ikinci kez kaldırıldığında temsilde rol alan tüm aktör ekibi, yazarın portresinin önünde yarı çember şeklinde toplanarak, aralarından iki aktör birkaç adım öne çıkıp, yazar hakkında konuşma yaparken, karşı taraftan izleyiciler ayağa kalkıp uzun süren alkışlarla oyunu alkışladıkları kaydedilmiş. Temsili izleyiciler ilgiyle, son derece sakin ve suskun bir vaziyette dikkatla izlediği bilinir. Aktörler tek ağızdan yüksek sesle “Vatan Osmanlı - düşman salata” sözlerini telafuz edince, salon seyircilerin güçlü alkışlardan adeta yerinden oynadığı” şeklinde yorum yazılarında dikkat çekilmiş. Sözkonusu piyes amatör aktör ekibi tarafınca canlandırılmasına rağmen, ilk defa vatansever-yurtsever konulu bir temsil olması hasebiyle, oldukça başarılı geçmiş. Sanatçılar sahnede sergiledikleri başarılı performanslarıyla izleyicinin ilgisini kazanmış, özellikle o dönemlerde gayrimüslim okullarında müfetişlik yapan ve Bulgar okulunda Türk dili öğretmeni olarak çalışan Faik Efendi canlandırdığı komutan rolüyle, kuşatılmış bir Kale’de düşmanla muharebe esnasında kahramanca davranışlarıyla, seyircinin beğenisini toplamış.
12.09.1908 yılında “Veçerna Poşta - Akşam Postası” adlı Gazete’nin 144. sayısında, sözkonusu temsili Üsküp’te görev yapan İngiltere, Avustrurya, Rusya, Yunanistan ve Sırbistan Konsolosları yanısıra, Avrupa sömürge topluluğunun üst düzey temsilcileri, Avusturya jandarma ve subaylar yanısıra, tüm Türk memurların ve üst düzey yetkililerin izlediğini yazıyor. Haberde aynı öyle birkaç gün sonra Üsküp’e Bulgaristan’dan bir Tiyatro gurubun gelmesi beklendiği de belirtiliyor.
07.09.1908 yılında sözkonusu temsil hakkında aynı öyle “Vardar” gazetesinde yayımlanan haberde, 5 Eylül tarihinde Islahane okulunda eğitim gören öğrenciler, ad yapmış Türk dram yazarı Kemal Bey’in yazmış olduğu “Yurdumuz” adlı temsili sundukları belirtilmiş. Belediye Tiyatro salonu izleyiciyle tıklım tıklım dolmuş, Bulagristan’ı temsilen memurlar haricinde, tüm Konsoloslar ve üst düzey yetkili temsilcilerin hazır bulunduğunu yazıyor. “Öğrenciler oldukça başarılı bir tiyatro temsili sundu, uzun süren samimi alkışlarla alkışlandı, izleyiciler vatan sevgisini dile getiren ilginç sahneleri kıvanç duygusuyla izledi, yazarın oyunda dile getirdiği vatanseverlik duyguların ifade edildiği mısraları hep beraber, bir ağızdan gür sesle seslendirdi”.
13.10.1908 tarihli “Vardar” Gazetesi’nde: “Geçen hafta Türk Tiyatrosu, Türk tiyatro oyun yazarı Şemsedin Sami Bey’in yazmış olduğu “Besa” adlı tiyatro oyunu sunulduğunu yazıyor. Temsilde ana konu olarak, çağdaş Arnavut milletin yaşamı ele alınmış.
Filiz Nezir “Makedon Halk Tiyatrosu’nun yeni binası inşaa edildiği mekanda, önceden Türk Tiyatrosu varmış” başlıklı yazısında, tiyatronun kurulduğu ilk yıllarda, Namık Kemal’in “Vatan yahut Silistre” adlı oyunu sahnelendiğini yazıyor, izleyici rekoru kıran bu temsilden toplam 240 Osmanlı altını gelir elde edildiğini belirtiyor. Türk tiyatrsonun kaydettiği başarısından yüreklenerek ilham alan şehrin entelektüel kesimi, tiyatro alanında ne daha fazla başarı kaydetmek arzusuyla İstanbul’da dönemin bir numaralı, ad yapmış ve şöhret sahibi aktörü sayılan Burhanettin Beyefendi’yi Üsküp’e özel konuk olarak davet etmişler. Burhanettin Beyefendi’nin yönetiminde Üsküp Türk Tiyatrosu’nun sahnesinde “Napoleon Bonaparta”, “Nasıl oldu”, ”Genç Osman” ve “Tarık” adlı yeni temsiller hazırlanmış, tiyatro severleri bu temsilleri heyecan ve ilgiyle karşılamış. 1908 yılın son aylarında Şemsettin Sami Bey’in yazmış olduğu “Besa” adlı oyunu sunulmuş. Hüseyin Süleyman’ın yazısına göre; Osmanlı hükümdarlığının son yıllarında Üsküp Türk Şehir Tiyatrosu’nun çalışmalarına Ferid Bayram ve Hasan Şükrü’nün de katıldıklarını, fakat kamuoyu kitlesi Türk Tiyatrosu’nda görülen bu yeni gelişmelere toleranslı-anlayışlı davranmadıklarını belirtir. Süleyman, bu yazısında diğerleri yanısıra: “Halk kitlesinin büyük bir bölümü fanatik dini yöneticilerin etkisi altına kaldığından dolayı, tiyatroya sempatiyle bakmadıklarını kaydetmiş. Bu sorunlar yüzünden, o dönemlerde Tiyatro sözü başka bir anlamda, daha doğrusu ahlaksızlığı ifade eden bir anlamda kullanıldığını belirtir. Entelektüel kesim ise bu tip halk kesimine kıyasen, tiyatro konusunda farklı düşünüyordu. Dini eğilimi olan halk kitlesine yenik düşen entelektüel kesim bu konuda etkisiz kaldığı... dikkati çekilmiş’’. 19 Mayıs 1911 yılında “Vardar’’ Gazetesi’nde Belediye Tiyatrosu’nda konfernas düzenlendiğini, konferansta Etem Ruhi Bey, tiyatronun iç ve dış siyaseti konusunda konuşma yaptığını yazıyor.
Hürriyetin ilan edilmesinden sonraki dönemlerde Üsküp’te Tiyatro faalliyetleri yanısıra, sinema film gösterileri, “Vardar” Kültür Sanat Derneği’nin faaliyetleri, ‘’Şuban-ı Vatan’’ Şehir Tiyatrosu, Lise öğrencilerinin sundukları kutlama programları, Belgrad ve Sofya Halk Tiyatro sanatçıların ziyaretleri, Voydan Çernodrinski konuk tiyatro sanatçıların sundukları temsiller, sayısı çok seyyar tiyatrocular, sirk gösteri grupları ve “Karagöz” tiyatrosunun sunduğu, birbirinden ilginç temsillerle başkent Üsküp’te kültür sanat yaşamında farklı bir zenginlik kaydedilmiş.
“Kral Aleksandar” Devlet Medresesi’nin öğrencileri çeşitli kutlama programlarını bu mekanda sunmuştur. 29 Nisan 1928 yılında Bayram kutlamaları vesilesiyle “Adem Bey” temsili ve bir konser sunmuş, Kasım 1928 yılında “Günahkar” adlı oyun sahnelenmiş. Okulun yazılı Raporlarında; 1928/29 okuma yılında öğrenciler tarafından toplam 5 dram temsili hazırlanmış ve sunulmuş, 1930/31 okuma yılında ise aynı okulun öğrencileri 3 temsil sunduğu kaydedilmiş.
Kurban Bayramı kutlamaları vesilesiyle 3. sınıf öğrencileri “Kız bedduası” adlı piyesi canlandırmış. 8 Mart 1936 yılında Manastır şehrinde yapılan okul gezisi esnasında, Tiyatro salonunda “Haci Loya” oyununu sunmuşlar. Aynı temsili Ohri şehrin “Riviera” Oteli’nde, 6 Mart 1936 yılında ise Üsküp Halklar Tiyatrosu’nda ve ikinci kez 2 Aralık 1936 yılında sunulmuş.
Belirttilen kaynak bilgiler, Makedonya’da yaşayan Türk Milleti’nin Türk Tiyatro sanatının gelişmesinde kaydedilen süregenliği açıkça gözler önüne sergilemektedir. Halk Kurtuluşu Savaşı’ndan sonra da ülkenin birçok bölgesinde Tiyatro temsilleri sunulmuş. 30 Mayıs 1945 yılında “İrfan” Kız Okulu’nda öğrenim gören Türk kız öğrencileri tiyatro temsili sunmuş, bu temsile “Şefket” Okulu’nda eğitim gören kız öğrenciler de iştirak etmiş. Milli marşların okunmasından sonra, belli bir konu üzerine yazılan tebliğler okunmuş, koro besteleri, ezbere okunan şiirler, çeşitli diyaloğlar, eski halk masalları ve hikayeler okunmasının ardından, Türk Koro üyeleri “Savaşa savaşa” ve “Bugün akedonya üzerinde” Makedon milli marşını seslendirmiş, ondan sonra V. Markovski’nin “Partizan baharı” adlı bestesi seslendirilmiş. Sahneye çıkan öğrenciler hep birlikte birkaç halk oyunu oynamış, programın sonunda “Donçe’nin Nadası” adlı piyesi sunmuşlar.
1949 yılında Ekim Festivali yöneticileri, Üsküp’ün “Yeni Yol” Kültür Güzel Sanatlar Derneği’ne, Mustafa Karahasan’ın yazmış olduğu “Şaban Oca” adlı temsilini başarılı bir şekilde sundukları için 8.000 dinar değerinde parasal ödülle ödüllendirmiş.
“Yeni Yol” Derneği 15 Mayıs 1948 yılında kurulmuş. Dernek çatısı altında Mustafa Karahasan’ın yazmış olduğu ‘’Hacer’’ oyunu ilk sunulan temsil sayılır. Derneğe, bu oyunla kaydettiği başarıları için 10.000 dinar, Dernek üyeleri Cevat Huseyin ile Yıldız Ahmet’e 1000’er dinar, Şerafettin Hayredin 500 dinar parasal ödülle ödülendirilmiş.
“Yeni Yol” Derneği Üsküp’te 10’dan fazla temsili 4.000 seyirci önünde sunmuş. Dernek üyeleri Mustafa Karahasan’ın yazmış olduğu ‘’İnandırmak’’ piyesini de canlandırmış. Piyes, sekiz defa Üsküp’te, ikişer defa da Kumanova ile Köprülü şehirlerinde sunulmuş, bir defa Üsküp Radyosu’nda seslendirilmiş. Üsküp’te kadınlara ait üç özel temsil sunulmuş. 1949 yılında ‘’Kulturen Jivot - Kültür Yaşamı’’ adlı dergide, Şükrü Ramo, yayımladığı bir yazısında; ’’Dram grubun canlanmasında emeği geçenlerin başında İdriz Osman, Ahmet ve Cevat Hüseyin olduğunu kaydetmiş. Üsküp halk heyeti, yürütme konseyi üyelerinin kararnamesiyle 1949 yılı Aralık ayının ikinci yarısında, Üsküp’te Azınlıklar Tiyatrosu’nu yönetecek, Yönetim Kurulu kurulur. Tiyatronun müdürlük görevine, Devlet Tiyatro Okulu’ndan ilk nesil mezunlardan biri olan Abduş Hüseyin tayin edilmiş. Müdür yardımcısı görevine ise Behaedin Krasniki atanmış. Tiyatro’nun aktör ekibi genellikle “Emin Duraku” Kültür Güzel Santalar Derneği ile “Yeni Yol” Kültür Güzel Sanatlar Derneği üyelerinden oluşmaktaydı. Aktör ekibi arasında genç Türk ve Arnavut bayan aktörlerin de mevcudiyeti memnuniyetle karşılanmış. Azınlıklar Tiyatrosu’nun çalışmaları için gereken mekan temin edilmiş, hemen çalışmalara başlamasına izin verilmiş.
Abduş Hüseyin’in anlattıklarına göre, göreve atanmadan önce Lilyana Çalovska ve Kemal Seyfullah’la yaptıkları görüşmede, Azınlıklar Tiyatrosu’nun kurulmasına değin kararname hakkında bilgi vermişler. Bu kararnameden sonra yapılacak ilk iş, Tiyatroya gereken aktör ekibin ve diğer elemanların temin edilmesi olduğu dikkat çekilmiş. 11 Mart 1950 yılında, Kültür ve Bilim Bakanlığı’nda Tiyatro Müdürlerinin iştirak ettiği ortaklaşa bir toplantı düzenlenmiş, bu toplantıda söz alan Müdür Abduş Hüseyin Türk Tiyatrosu’nun çalışması için gereken aktör ve diğer ekip tamamlanmış, çalışmaya başlamada hiçbir engel kalmadığını ifade etmiş, Arnavut Tiyatrosu ise henüz çalışmaya hazır olmadığını belirtmiş.
Türk Tiyatrosu ilk temsilini, Branislav Nuşiç’in ‘’Şüpheli Şahıs’’ oyununu 8 Temmuz 1950 yılında Makedon Halk Tiyatrosu’nun salonunda sunmuş. Temsil, Abduş Hüseyin’nin yönetmenliğinde hazırlanmış. Oyundaki rolleri: Yerotiye - Şefki Mahmut, Aniça - Yıldız Ahmet, Mariça - Suna Mahmut, Viko-Seza Okçuoğlu, Jika - Behiç Sadulah, Milisav - Şerafettin Nebi, Goko - Fikret Demir, Aleksa Juniç - Abduş Hüseyin, Yoco - Faik Hasan canlandırmış.
Azınlıklar Tiyatrosu’nun mihenk taşını oluşturan Türk sanat topluluğu, Abduş Hüseyin’in yönetmenliğinde, Branislav Nuşiç’in meşhur ‘’Şüpheli Şahıs’’ oyununu üstün başarıyla sahnelemiş. Temsil, izleyicilerde derin intibalar bırakmış, alkış yağmuruyla karşılanış. Oyunun yönetmeni Nuşiç’in eserini halka daha yakın ve gerçekçi boyutta takdim etmek arzusuyla, üstün gayretler göstermiş. Oyunda rol alan tüm ektörler, üzerine düşen görevi sorumluluk duygusuyla profesyonelce yerine getirmiş. Türk Tiyatrosu aktörlerinin sunduğu ilk temsil olmasına rağmen gerçekten çok başarılı olduklarını bir kez daha altını çizerek belirtmek gerekir. Seyircilere bir ilk olduğunu hiç hissettirmeden, tecrübeli bir aktör sıfatıyla üstlendikleri rolleri canlandırdılar. 03 Ağustos 1950 yılında “Nova Makedoniya” gazetesinde, Gogol’un “Bir evlenme” ile Nuşiç’in “Şüpheli Şahıs” oyunlarına değin yayımlanan değerlendirme yazısında, Mustafa Karahasan: “...Kapetan Yerotiye Pantiç’i canlandıran Şefki Mahmut, Türk aktörleri arasında şimdilik en yetenekli bir sanatçı olduğunu” ifade etmiş. Şefki Mahmut tamamen oyunun özüyle bütünleşmiş, canlandırdığı karakterin en ince özelliklerini bile oldukça duygusal bir yaklaşımla, sahnede serbest ve rahat davranışlarla, genç olmasına rağmen pişkin ve alışkan bir sanatçı kimliği yansıtttı. Sahnede serbest ve rahat davranış tarzı bir bakıma büyük ölçüde meslektaşlarının rollerini canlandırmasında da kolaylık sağladı. Aktör Şefket Mahmut hakkında genel bir tasvir yapılırken, gelecekte daha da gelişeceğinden emin olacağımız, mükkemmel bir sahne becerisine sahip, kaliteli oyuncu kabiliyeti olduğunu belirtmek gerekir. Rolünü başarıyla canlandıran bayan aktörler arasında (Anga ile Mariça)’yı canlandıran Yıldız Ahmet ile Suna Mahmut’u ayrıt etmek gerekir. Özellikle Yıldız’ın sergilediği etkileyici sahne haraketleri, seyircinin beğenisini kazandı. Yıldız “Yeni Yol” Derneği’nde de kendini başarılı bir aktör olarak defalarca ispatlamıştır. Tasa rolünü canlandıran Musa Halim, Vika - Seza Okçuğlu, Faik Hasan, Şerafettin Nebi ve diğer aktörlerin de başarılarını anmadan geçemeyeceğim...” Türk ve Arnavut Dramı’nda aktör kadrosuna “Yeni Yol” KGSD ile “Emin Duraku” KGSD’lerinden olduğu gibi, Debre’de faaliyet gösteren ‘’Bratsvo Edinstvo - Kardeşlik Birlik” KGSD’nın de sanatçılar angaje edilmiş. İlk temsillerin sunulduğu dönemlerde Türk Tiyatrosu’nda toplam 15 erkek ve 2 kadın oyuncu vardı. Arnvaut Dramı’nda ise toplam 15 erkek ve 4 kadın aktör katılıyordu. Azınlıklar Tiyatrosu’nda Türk ve Arnavut Dramı’nda toplam 36 aktör çalışıyordu.
Şehir halk heyetinin 4579 numaralı, 1950 tarihli resmi kararnamesi ile Üsküp’te Azınlıklar Tiyatrosu kurulur. Azınlıklar Tiyatrosu’nun kurulmasıyla Makedonya’da azınlık toplulukların kendi Tiyatroları kurulmasına bağlı istek ve hayalleri gerçeğe dönüştü. O yıllarda kültür yaşamında yeniliklerin uygulanmsına değin, Makedonya’da ve tüm Yugoslavya çapında yaşayan ulus ve halkların kültür sanat hakları konusunda eşit hakların pratikte de uygulanması için gereken toplumsal ve siyasi şartlar yaratılmıştı. Dönemin Yugoslavya topraklarında örneğin Priştine’de profesyonel manada hizmet veren Arnavut Azınlık Tiyatrosu kurulmuş, Novi Sad ve Subotiça’da Macar Tiyatrosu, Riyeka’da ise İtalyan Tiyatrosu kurulmuştu. Buna dayalı Üsküp toplumsal - siyasi birliği Makedonya’da da Azınlıkların Tiyatro sanatı ihtiyaçlarını karşılayabilecek, Azınlıklar Tiyatrosu’nun kurulması kararlaştırıldı. Kurulan Tiyatro’nun temel ilkelerinden ve en önemli yükümlülüklerinden biri şüphesiz ki, Türk ve Arnavut azınlıkların sahne sanatlarının profesyonel seviyede geliştirilmesidir.
Azınlıklar Tiyatrosu’nun kurulmasıyla Üsküp’te ve dolayısıyla Makedonya’da yaşayan Türk ve Arnavut Azınlıkları sahip oldukları kültür ve eğitim seviyesini geliştirecek toplumsal bir kuruma sahip oldular. Azınlıklar Tiyatrosu’nun açılmasıyla, Azınlık toplulukların kendi Tiyatrosu’na kavuşma arzusu taçlandırıldı. Tiyatro’nun kurulmasından sonra, takdire şayan bir hevesle ve özveriyle çalışan aktör ekipleri ve yöneticilerin sayesinde, sayısı çok prömiyerler hazırlandı. Başlangıçta doğal olarak sayısı çok eksiklikler görülmüş olması yanısıra, önemli olan Türk Tiyatrosu geleceğe yönelik önemli tecrübeler kazanmasıdır. Genç ve tecrübesiz sanatçılar yavaş yavaş gerçek sanat kimliğini belirlemeye başladı. Yazılı basında bu genç tiyatronun hevesli ve istekli çalışmaları hakkında sürekli olumlu eleştiriler yayımlandı. Türk Tiyatrosu’nda faaliyetler arttıkça artık, eskiden olduğu gibi sadece bu tiyatronun varlığı hakkında bahsedilmiyor, tiyatro sanatçıların sanat yönünde olgunlaştığı da dile getiriliyor.
Üsküp Türk Tiyatrosu hazırladığı değişik ve zengin repertuvar sayesinde giderek kabarık sayıda izleyici kitlesinin ilgi ve beğenisini topluyor. İzleyici sayısının artmasında aynı öyle aktörlerin ve rejisörlerin çalışma hevesi, yılmadan, yorulmadan çalışma alışkanlığı ve tiyatro yöneticilerinin kararlı tutumları, tiyatronun ve tiyatro sanatçıların mesleki yönden sürekli gelişmesi doğrultusunda gösterilen tüm gayretler, Makedonya’da yaşayan Türk milletin kültür sanat seviyesinin ve tiyatro anlayışının gelişmesinde etkili olmuştur. Doğru tertiplenen Tiyatro politikası sayesinde, Türk Tiyatrosu Makedonya’nın değişik bölgelerinde yaşayan Türk halkının ayağına gidip, sabırsızlıkla bekleyen seyirci karşısında sayısı çok başarılı temsiller sunmuştur. Türk Tiyatrosu’nun birçok ülkede konuk olması, milletler arasında kültürel bağların kurulmasında önemli etken olmuştur. Üsküp Türk Tiyatrosu, Türkiye Tiyatroları yanısıra, Balkanlarda ve dünyada yegane profesyonel Türk Tiyatrosu sayılır. 60 yıllık çalışma hayatı süresince Türk Tiyatrosu çalışmalarında kaydettiği üstün başarılarından dolayı, yetkili Makedon ve Dünya Tiyatro yönetmenleri tarafından sayısı çok ödül ve takdirname ile ödüllendirildi. Tiyatro eleştirmenleri Türk Tiyatrosu hakkında gerçekten övünebilecek ve gurur duyacak nitelikte pozitif değerlendirme ve eleştiriler yayımladılar. Türk Tiyatrosu sadece tiyatro olarak değil, aktörler bireysel başarıları için de sayısı çok değerli ödüller kazanmıştır. Dolayısıyla, Türk Tiyatrosu kuruluş anından günümüze dek, geçen zaman dilimi içerisinde, üstlendiği rolüyle ve gerçekleştirdiği başarılı çalışmalarıyla, Türk milli kültürün ve dolayısıyla Makedon kültürünün de, özellikle tiyatro
sanatının gelişmesinde önemli bir faktör sayılır. Türk Tiyatrosu bu görevi çok önemli bir dönemde, Halk Kurtuluş Savaşı’ndan sonra üstlenmesi ayrı bir önem ve dikkat arz etmektedir.
Türk Tiyatrosu önemli bir kültür sanat kuruluşu teşikil etmesi hasebiyle, aynı zamanda tiyatro uzmanların gelişmesinde önemli bir eğitim merkezi sayılır. Genç tiyatro yazarların yetişme meydanı, rejisörler, aktörler, sahne tasarımcıları, kostimografların yetiştiği ve tecrübe sahibi olmasında etkili olan önemli bir mekan, burada yetişenlerin tümü başarılı çalışmalarıyla toplumuzda belirgin ve takdire şayan izler bırakmıştır. Makedonya’da tiyatro yaşamında, Türk Tiyatrosu ayrı bir yere sahiptir, Makedonya Türklerin Tiyatrosu olarak hiçbir zaman kendi kabuğuna kapanmamış, bir kenara çekilmemiş, bölgeciliğe eğilim göstermemiş, sadece kendi çevresinde esas olmayan kriterlere dayanan değerler elde etmemiştir. Aksine Türk Tiyatrosu, sadece Balkan arenasında değil, daha geniş çapta da seyirci önüne memnuniyetle ve özgüvenle çıkmış, böylelikle yaptığı çalışmaları birçok ülkede, sayısı çok tiyatro eleştirmenleri ve yetkiler tarafınca objektif bir şekilde değerlendirilmiştir.